Türkiye Kriz Yönetiminde Zoru Başarabilecek mi?

Yayınlama: 25.01.2024
5
A+
A-
Ekonomi Profesörü

Enflasyonun yüksek olduğu durumlarda ekonomi kuramı; sıkı maliye ve gelirler politikası eşliğinde sıkı para politikası kullanılmasını önerir. Sıkı para politikası faizlerin yükseltilmesini gerektirir. Pandemide pek çok ülkenin genişleyici para ve maliye politikalarına başvurması enflasyonun küresel düzlemde artmasına neden olmuştur. Pandeminin ardından diğer ülkeler enflasyonu kontrol altına almak amacıyla faiz artırırken, Türkiye, “faiz neden, enflasyon sonuç” şeklinde yanlış bir hipotezden yola çıkarak, genişleyici politikalara devam etmeye karar vermiştir. Benimsenen politikada fiyat istikrarı bir kenara bırakılmıştır. 12 Mart 2021’de sözde bir “reform paketi” açıklanmış, tercih “üretimi artırarak cari açığı küçültmeden” yana kullanılmıştır.

Eylül 2021 – Şubat 2023 aralığında düşük faiz politikası uygulanmış, bu dönemde Merkez Bankası, Politika Faizini (Politika Faizi, Merkez Bankası’nın bankalara açtığı bir hafta vadeli repo işlemlerinde uyguladığı faiz oranıdır) %19’dan %8.5’e düşürmüştür. Uygulanan politika arzu edilmeyen sonuçlar doğurmuş, Eylül 2021’de 8.53 TL olan Dolar kuru, 20 Aralık 2021’de 18.43 TL’ye, Eylül 2021’de %19.58 olan enflasyon oranı ise, Şubat 2023’te %55.2’ye, Ekim 2023’te %65’e yükselmiştir. Üretim beklenen düzeyde artmamış, cari işlemler açığı da olumsuz etkilenmiştir. 2021 yılı genelinde cari işlemler açığı 7.2 milyar dolar iken, 2022 yılı genelinde 48.9 milyar dolara, 2023 Temmuz ayı itibarıyla yıllıklandırılmış cari işlemler açığı ise 59.1 milyar dolara yükselmiştir.

Enflasyonun altında kalan mevduat faiz oranı negatif reel getiri sağlamış, insanların büyük çapta TL’den Dolar/altın gibi yatırım araçlarına yönelmelerine neden olmuştur. Kur riskini ortadan kaldırıp yeniden TL’ye dönüşü sağlamak, kur üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla, Aralık 2021’de KKM Sistemi yürürlüğe konmuştur. Bu da sadece günü kurtaran, sorunu daha da büyüterek öteleyen yanlış bir politika olmuştur.

Başlangıçta TL dönüşümlü KKM’nin kur farkını Hazine ve Maliye Bakanlığı, dövizden dönen KKM’nin kur farkını ise Merkez Bankası öderken, daha sonra bu uygulama değiştirilmiş ve yük tamamen Merkez Bankasının üzerine bırakılmıştır. Bu süreçte 2022 Mart ayından 2023’ün Temmuz’una kadar KKM’nin bütçeye yükü 152 milyar TL olmuştur. Yine 2022 sonuna kadar TCMB kasasından kur farkı için çıkan para 89 milyar TL’dir. Bu haliyle şu ana kadar bilinen yük 241 milyar TL’dir. Yükün gerçek boyutu ilgili makamlarca kamuoyuyla paylaşılmamaktadır.  Merkez Bankası’nın üzerine bırakılan KKM yükü ve henüz gerçekleşmemiş kur farkı zararı nedeniyle TCMB’nin bu yıl zarar yazacağı görülmektedir. Halihazırda kamu yüksek düzeyde bütçe açığı verirken, gelecek yıl Hazine’nin TCMB’den gelecek kâr payından mahrum kalması, bütçe dengelerini daha da bozacak, kamu borçlanma gereğini artıracaktır.

KKM uygulaması dolarizasyonu azaltmamış, dolarizasyonun biçim değiştirmesine neden olmuştur.  KKM’ler dövize endeksli olduğu için “örtülü dolarizasyon” olarak da düşünülebilir. Açık (Yabancı Para Mevduat) + örtülü dolarizasyonun toplam mevduat içindeki payı 2021 sonunda %64.5 iken 1 Eylül 2023’te %68’e yükselmiştir. Türkiye’de KKM toplam mevduatın kabaca 1/4ünü, döviz cinsi mevduatla birlikte (toplam dolarizasyon) ise 2/3’ünü oluşturmaktadır. Dolarizasyonun bu denli yüksek olması para politikasının etkinliğini azaltmaktadır.

Uygulanan yanlış politika nedeniyle, Türkiye son küresel krizden diğer ülkelere nispetle çok daha fazla etkilenmiştir. Aynı dönemde ülkede yaşanan deprem felâketi, politik istikrarsızlık, göçmen sorunu, çevredeki savaşlar, krizin daha da derinleşmesine neden olmuştur. Düzeltilmesi çok zor ve uzun sürecek, maliyeti yüksek bir onarım çabası, 2023 Haziran ayında “Rasyonel Ekonomi Politikalarına” dönüş ile başlamıştır. Ekonomi kuramına uygun olarak politika faizi Haziran-Ekim 2023 döneminde tedricen %8.5’ten %35’e yükseltilmiştir. Buna paralel olarak mevduat faiz oranı %40’lara çıkmıştır. Ancak enflasyonun %65 olduğu bir ortamda reel faiz hâlâ ekside seyretmektedir.

Rasyonel Ekonomi Politikası uygulamasında sistemin şu şekilde işlemesi beklenir: Politika faizi artar, bankaların Merkez Bankası’ndan borçlanma maliyeti artar, banka kredi faizini, ayrıca mevduat toplayabilmek için mevduat faizini artırır, tasarruflar artar, tüketim azalır, bu nedenle ithalat ve enflasyon üzerindeki baskı azalır, önce enflasyon artış hızı, sonra enflasyon oranı düşer. İthalatın azalmasının cari işlemler açığını olumlu etkilemesi beklenir. Ancak enflasyon hızı/düzeyinde hızlı bir düşüş beklenmediğini ifade eden Merkez Bankası Başkanı, bu durumu Mayıs-Eylül aralığında yaşanan şoklara bağlamıştır. Şokları da; akaryakıt fiyatlarında % 90 artış, kurda % 37’lik artış ile Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisine yapılan zamlar, şeklinde sıralamıştır.

Ağustos 2023’te Merkez Bankası KKM’den kademeli çıkış planını uygulamaya koymuştur. Bu yönde alınan tedbirler etkisini göstermeye başlamıştır. 29 Eylül 2023’te KKM’nin toplam mevduat içinde %24.8 olan payı, 20 Ekim 2023’te %22.3’e gerilemiştir. Çözülen paranın dövize kayması kuru tutmayı zorlaştıracaktır. Ancak şu anda böyle bir risk gerçekleşmemiştir.  13-27 Ekim arası KKM stoku 7 milyar dolar gerilemesine karşın, gerçek kişi ve ticari kuruluşlara ait Yabancı Para Mevduatı sadece 2.2 milyar dolar artış göstermiştir. 2023 Mayıs’ta 125 milyar dolar olan KKM, 17,7 milyar dolar azalarak 27 Ekim itibarıyla 107.3 milyar dolar düzeyine gerilemiştir.

Yeni ekonomi yönetiminin borçlanma stratejisi; borcu uzun vadeye yaymak, değişken faizli senet payını düşürmek (faiz riskini azaltmak), borç stokunun kur riskini düşürmek ve son olarak güçlü nakit rezerv birikimi sağlamak, olarak özetlenebilir.

Türkiye büyük bir borç yükü altındadır. Toplam borç stokunun %64,5’i döviz cinsindendir. Önümüzdeki bir yılda çevrilmesi gereken dış borç miktarı 211 milyar dolardır. Cari açıkla birlikte bulunması gereken dış finansman rakamı 250 milyar doları bulmaktadır. Durum böyle iken, Merkez Bankası rezervleri maalesef eksidedir.

Rasyonel politikaya geçiş öncesi kur artışlarını önlemek için dövize yapılan örtülü müdahaleler sonucu Merkez Bankası rezervleri erimiş, 2020’de eksi 44.9 milyar dolar olan Merkez Bankası swap hariç net uluslararası döviz rezervi, 9 Haziran 2023 itibarıyla eksi 62.3 milyar dolara düşmüştür. Yeni ekonomi yönetiminin rezervi artırma çabası sonuç vermeye başlamıştır. 6 Ekim haftası itibarıyla Merkez Bankası swap hariç net rezervi eksi 55.7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.

Yeni ekonomi yönetimi; para-maliye ve gelirler politikasının eş güdüm içinde yürütüleceğini, üretim, rekabet ve verimliliği arttırıcı yapısal reformların hayata geçirileceğini, ifade etmiştir. Bu kapsamda sunulan Orta Vadeli Program’ın (OVP) 3 temel bileşeni; enflasyonla mücadele, mali disiplin ve yapısal reform, şeklinde özetlenmiştir. Dış kaynak temini dördüncü unsur olarak kaydedilmiştir.

Programın başarısı, önerilecek yapısal reformların gücüne ve mevcut hükümetin programı uygulamadaki ciddiyetine bağlıdır. Merkez Bankası’nın işlevsel bağımsızlığının sağlanması da büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki para politikasından gecikmeli sonuç alınabilmekte, aktarım mekanizması ortalama 18 ay sürmektedir. Yeni ekonomi yönetiminin çalışmaları yurtdışındakilerin Türkiye’ye olan güvenini olumlu etkilemişe benzemektedir. Seçim öncesi 700 puan olan ülke risk primi (CDS) şu günlerde 411’e gerilemiştir. 3 Kasım 2023 tarihinde 5 yıllık kredi için söz konusu risk primi 367.52 olmuştur.

Ancak ekonomi önündeki risk ve belirsizliklerin arttığı bir dönemden geçildiği de unutulmamalıdır. Yanı başımızdaki savaş ve jeopolitik gelişmeler, yüksek borç düzeyi, kaliteli dış finansmana erişimde yaşanan zorluklar, petrol fiyatlarında yükselme beklentisi, güven erozyonunu beslemektedir. Bütün bu nedenlerle, faiz artışına rağmen TL değer kaybetmeye devam etmektedir.

Güven ortamının tesisi hem iç yatırımların artması hem yabancı sermayenin gelmesi için önemlidir. Güven ortamının yeniden tesis edilebilmesinde; güçlü demokrasi, yargı bağımsızlığı, özgür düşünce ortamı, cemaat-tarikat baskısının kalkması, eğitimin bilim odaklı olması, şeffaf bilgi dağıtımı, liyakate önem verilmesi, cumhuriyet ilkelerinden uzaklaşılmaması, karar mercilerinin halkın menfaati doğrultusunda çalıştıklarını göstermesi, akılcı bir göçmen politikası sürdürülmesi, ülkenin değerlerine, toprak bütünlüğüne sahip çıkılması, güçlü bir yapısal reformun yürürlüğe konulması, ülkeyi savaş ortamından uzak tutmak için akılcı bir dış politika izlenmesi, gibi konular öne çıkmaktadır. Bu krizden de ülkenin fazla yara almadan çıkabilmesi temennimizdir.

Kaynak: EKONOMİ GAZETESİ

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.