TÜRKİYE EKONOMİSİNDE 2023 YILINDA YAŞANAN GELİŞMELER VE 2024 YILINA YÖNELİK BEKLENTİLER

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE 2023 YILINDA YAŞANAN GELİŞMELER VE 2024 YILINA YÖNELİK BEKLENTİLER
Yayınlama: 02.01.2024
14
A+
A-

Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar ve gelecek yılın değerlendirmesine geçmeden önce son birkaç yıldır yaşanılan küresel sorunlara kısaca değinmek yerinde olacaktır.

Covid-19 pandemisi ile başlayan küresel ekonomik kriz ve bu krizin neden olduğu küresel tedarik sorunu ile ortaya çıkan global düzeydeki enflasyon, Türkiye ekonomisini de ciddi anlamda etkiledi. Pandeminin neden olduğu küresel bir kriz, 2020 ve 2021 yıllarında en yüksek düzeyde yaşanmış olsa da, içinde bulunduğumuz dönemde dahi artçı şoklar halinde etkisini sürdürmeye devam etmektedir.

Küresel krizin neden olduğu en önemli sorun, neredeyse tüm ülkeleri etki altına alan global çaplı enflasyon iken 2022 yılının başında başlayan Rusya – Ukrayna Savaşı enflasyonist baskıyı daha şiddetli hale getirmiştir.

Özellikle tedarik ve üretim zincirinde yaşanan olumsuz gelişmeler ile birlikte enerji tedariki ve buna bağlı yaşanan fiyat sorunu, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde daha yüksek bir enflasyonist baskı yaşanmasına neden olmuştur.

Diğer bir taraftan Şubat ayında yaşadığımız ve asrın felaketi olarak nitelendirdiğimiz deprem felaketinin 150 milyar dolar düzeyinde bir ekonomik kayba neden olduğu tahmin edilmektedir. Yaşadığımız deprem felaketinin yüreklerimizde açtığı kapanmaz yaranın yanında, ülke ekonomisine de çok ciddi anlamda negatif etki ettiği açıktır.

Bununla birlikte 2022 yılının hemen başında uygulamaya geçirilen Türkiye Modeli Ekonomi Politikaları ile literatüre farklı yaklaşım getiren Türkiye düşük faiz ile birlikte üretim, istihdam ve ihracata dayalı bir büyüme modeli uygulama yoluna gitmiştir. Bu şartlar altında 2022 yılından itibaren ülkemizin en önemli ekonomik sorunu ve gündem maddesi enflasyon oldu, olmaya da devam ediyor. Bunu yanında iş dünyamızı etkileyen en önemli sorunlar; finansmana erişim konusunda yaşanan sıkıntılar ile birlikte, döviz kurlarındaki belirsizlik ve sürekli yaşanan maliyet artışları olarak değerlendirilebilir.

Şimdi sonuna geldiğimiz 2023 yılındaki gelişmeler ışığında izlenen politikalara değinecek olursak; bu yıl içerisinde neredeyse birbirine tamamen zıt olan iki ayrı ekonomi politikası izlendiğinden söz etmek hiç te yanlış olmayacaktır. Genel seçimler öncesindeki para ve maliye politikaları ile seçim sonrasında uygulamaya geçirilen politikalar arasında siyahla beyaz kadar ciddi bir fark bulunmaktadır.

Haziran ayına kadar ki 6 aylık süreçte düşük faiz ve yüksek kur ile birlikte ihracata dayalı büyüme modeline yönelik politikalar izlenmiş iken; yeni ekonomi yönetimi ile birlikte, piyasaların beklentilerini ve taleplerini de dikkate alan, yüksek faiz politikasına dayalı, enflasyon ve istikrar hedefli, Türk Lirasının değerini artırmaya yönelik politikalara geçişler başlamıştır. Özellikle Merkez Bankası politika faizindeki artışların reel faiz oranlarını gerçekçi seviyelere yaklaştırması ve kur korumalı mevduat uygulamasından vazgeçişlerin başlaması, Türkiye’nin kredi notunda artış yaratmaya başlamıştır. Mayıs ayında 700 baz puan seviyesine kadar yükselen Türkiye’nin CDS primi, yeni ekonomi düzenin verdiği güven sinyalleri ile birlikte yarı yarıya gerileyerek 3 yıldan sonra ilk kez 350 baz puan seviyesinin altına inmiştir. Bizler iş dünyası temsilcileri olarak her zaman söylediğimiz gibi, gelecekte ne olacağını öngörebilmek, risk ve belirsizlikten uzak olmak isteriz. O nedenle ekonomi politikalarımızı yakinen takip ediyor ve son dönemdeki olumlu gelişmelerden memnuniyet duyduğumuzu da ifade etmek istiyorum. CDS primlerinde yaşanan iyileşme ülkemize duyulan güvenin arttığı, risk ve belirsizliklerin azaldığı, yatırım ortamının iyileştiği anlamına gelmektedir.

Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen Türkiye ekonomisi önemli bir büyüme kaydetti nitekim bu ekonomik büyüme son yıllarda neredeyse tamamen tüketim artışlarıyla gerçekleşti. Bu da aşırı talebe ve enflasyonun daha da yükselmesine vesile oldu. Diğer taraftan ihracat artışından daha fazla ithalat gerçekleşmiş olması da net ihracatın büyümeye negatif etki etmesine, yani büyüme hızını aşağı çekmeye neden oluyor.

Özel tüketim harcamaları bu yıl yaklaşık yüzde 15 büyüdü, kamu harcamaları deprem bölgesi için yapılan harcamaların da etkisi ile yüzde 5’ten fazla artış gösterdi. Ancak özel tüketimde ve kamu harcamalarında yaşanan bu yüksek büyüme hızına rağmen, sanayi sektöründe yaşanan daralmayı endişe verici olarak yorumluyoruz. Önümüzdeki dönemlerde ekonomik büyümenin daha istikrarlı ve sürdürülebilir olabilmesi için sanayi sektörüne yönelik destekler verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Hizmet sektörümüz hızlı tüketim artışına bağlı olarak büyüme kaydetse de, sanayi sektörü 9 aydır yani 2 çeyrek boyunca küçüldü. Tarım sektörü sanayi sektörüne nazaran iyi durumda olsa da büyüme rakamlarının tarım sektörü için de çok iyi gitmediğini söylemek gerekmektedir.

Şimdi 2023 yılının sonuna geldiğimiz bu dönemde bu yılı ortalama %65 enflasyon ve %4 civarında bir ekonomik büyüme ile sonlandıracağız. Önümüzdeki yıllarda daha da iyi sonuçlara ulaşmak ve güçlü bir ekonomik tablo yaratmak için iş dünyası olarak büyük bir sorumluluk altında olduğumuzun farkındayız. Biz Antalya Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu anlayış ile üzerimize düşen görevleri fazlasıyla yerine getireceğimizin de bilinmesini isteriz. Turizm ve tarımın başkenti olan bir kentin Ticaret ve Sanayi Odası olarak, ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacak projeler geliştirmeye, ekonomi politikalarını destekçisi olmaya devam edeceğiz. Ancak her ne kadar ülke olarak önlem almaya ve politikalar geliştirmeye devam etsek de bizim için en önemli dış pazar konumunda olan Euro bölgesinde devam eden yüksek enflasyon ve zayıf büyüme potansiyeli, turizm ve ihracat gelirlerimizi olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

2024 Yılına İlişkin Beklentiler ve Öngörüler

Tabi 2024 yılına ilişkin ön görülerimize baktığımızda elimizde Orta Vadeli Program gibi bir kılavuz var ve beklentilerimizi de bu programa göre şekillendirmek zorundayız.

Nitekim Eylül ayı başında Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan Orta Vadeli Program ile birlikte, dengeli büyüme ve nitelikli üretimi teşvik edecek hedeflerin ortaya koyulduğu, vizyoner projelerin hayata geçirildiği bir dönem yaşayacağımızı görebiliyoruz.

Birçok platformda dile getirdik; “OVP’nin hazırlanma tarzından ve kamuoyu ile paylaşılma şeklinden son derece memnunuz. Belki de ilk defa OVP çalışması bu kadar kapsamlı bir şekilde yürütüldü. Her sektörün temsilcilerinden, STK’lardan bilgi ve önerileri alındı. Bu OVP’nin sahiplenilmesi adına güçlü bir göstergeydi. Diğer taraftan Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni dönem ekonomi politikalarına verdiği güçlü desteği bir kez daha ifade etmesi olumlu idi.

Belirsizlik iş dünyasının önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle yeni ekonomi programını, programda yer alan hedeflerini gerçekçi buluyor, yapısal alanlarda gerçekleştirilmesi planlanan çalışmaları ve reformları büyük bir heyecanla yakından takip ediyoruz.

Yeni OVP’de özellikle vurgulanan teşvik ve desteklere ilişkin geliştirilecek tedbirler ile Ar-Ge ve teknoloji teşviklerine ilişkin tedbirlerin ön plana çıktığı bir anlayış görüyoruz. Sanayi üretiminin teknolojik yapısının güçlendirmesi, yeşil dönüşüm ve sürdürülebilirlik konuları bizler için çok önemli. Bu konular ATSO olarak bizim de üzerinde çok fazla durduğumuz ve projeler geliştirilmesine önem verdiğimiz alanların başında yer almaktadır.

Sanayi odaklı bir dengeli büyümeyi öngören politikaların hayata geçirilmesi yönünden çok ciddi beklentilerimiz vardı şimdi yeni OVP ile bu gerçekleşmiş görünüyor. Özellikle “nitelikli üretim” konusuna vurgu yapılmasını önemli görüyoruz.

2023 yılsonu için yüzde 65 olarak gerçekleşen enflasyon, 2024 yılı için yüzde 33 olarak öngörülüyor. Gerek Maliye Bakanımız gerekse TCMB tarafından Nisan ayından sonra enflasyonda hızlı bir düşüş trendine gireceğimiz yönünde açıklamalar geliyor. Merkez Bankası politika faizi %40 düzeyine kadar yükseldi. Birkaç ay sonra fiyat istikrarında istenilen düzeylere ulaşılması ile birlikte politika faizinin ve reel faizlerin de kademeli olarak azalacağı kanaatindeyiz. Bu iyileşmenin de finansmana erişim konusunda sıkıntı yaşayan KOBİ’lerimizin daha rahat bir nefes almasına vesile olacağı kanaatindeyiz.

Enflasyon ile birlikte bir diğer önemli sorun olan döviz kuru belirsizlikleri ve cari açık konusunda da önemli bir iyileşme beklentimiz olduğunu ifade etmek isterim. 2023 yılında GSYH’nin yüzde 4’ü kadar bir cari açık olacağı öngörülmektedir. Bu rakamın 2024 sonunda yüzde 3,1, 2025 sonunda ise yüzde 2,6 olması hedeflenmektedir. Seçici kredi politikaları ile tüketim malı ithalatını kontrol altında tutup, hammadde ve yatırım malı ithalatının devamı sağlanmaya çalışılacak. Burada önemli bir konuda kurun yükselmesine izin verilmesi. Son iki yılda ithalatta çok yüksek artışlar yaşandı. Kurun 2023’te ortalama 23,9, gelecek yıl ortalama 36,8 TL olacağı tahmin ediliyor. Yani beklentiler gerçekleşirse, yüzde 54 civarında bir kur artışı olacak gibi görünüyor ki bu gelişme net ihracatın büyüme üzerindeki olumsuz etkisinin de iyileşmesine pozitif bir katkı sağlayabilir kanaatindeyiz.

Öncelikli hedef olan finansal istikrarın sağlanması amacıyla izlenecek sıkı para ve kredi politikalarında çok dikkatli davranılmasının ayrıca önemli olduğunu hatırlatmak isteriz. Sıkı para politikasını elbette destekliyoruz ancak bunu yaparken, üretimi ve iç talebi de düşünmek gerekiyor. Çok hızlı bir yavaşlama yerine kademeli geçişler sağlanması, iş dünyası açısından daha öngörülebilir adımlar atılması bizim öncelikli beklentilerimiz arasındadır.

Önümüzdeki günlerde belirlenecek yeni asgari ücret düzeyi ile birlikte Ocak ayında işveren maliyetlerinde yine önemli bir artış yaşanmış olacak. Bu da doğal olarak her türlü mal ve hizmet fiyatlarının artmasına neden olacaktır. Ancak açıklandığı üzere 2024 yılında son iki yılın aksine asgari ücrete yılda tek sefer artış yapılması durumunda enflasyon ile mücadelenin anlam kazanacağı ve istikrara ulaşmada önemli bir avantaj yakalanmış olacağını düşünüyoruz. Daha önce de çok kez deneyimlediğimiz gibi, ekonomimizde yaşanacak en büyük sorun enflasyon ve bunu rayına sokmadığımız müddetçe, diğer sorunlarda kalıcı bir iyileşme görmemiz mümkün olmayacaktır. Bu açıdan biz asgari ücrette yılda bir kez artış yapılmasını destekliyoruz.

Birçok kez dile getirdiğim bir diğer önemli konu da köklü bir tarım reformu yapılması ve ciddi bir gıda politikası uygulanması konusudur. Tarım politikalarını da en az para ve maliye politikaları kadar önemli ve acil bir sorun olduğunun bizler farkındayız. Açıklanan OVP’de bu konuda önemli çalışmalar yapılacağı “Nitelikli Sera Organize Sanayi Bölgeleri” açılması yönünden girişimler başlatılacağı vurgulanıyor. Bu ülkenin seracılıkta başkenti Antalya’dır ve örtüaltı üretimin %50’si bu şehirde yapılmaktadır. Bu ülkenin geleceği için tarım ve gıda üretimi en stratejik konulardan biridir. Yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik özel sektör ile kamu kurumları arasındaki koordinasyonda yer almaya hazırız. Antalya olarak bu alanda son derece yüksek düzeyde bilgi ve tecrübeye sahibiz.

Sonuç olarak birçok dünya ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de ekonomik anlamda zor zamanlar geçiriyor ancak geride bıraktığımız seçim döneminden sonra ekonomimizde atılan normalleşme adımlarını desteklediğimizi her ortamda açıkladık. Ekonomi yönetimi bu süreci şu ana kadar oldukça başarılı ve proaktif bir şekilde yönetti. Bu anlayışın devam edeceği ve gelecekte ekonomik anlamda daha da olumlu günlerin yaşanacağı konusunda şüphemiz yoktur.

 

 

Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI

www.ekonomigundemi.com.tr

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.