Yaklaşık üç yılı aşkın bir süreden bu yana devam eden yüksek enflasyonun sebebi olarak bilinen düşük faiz politikası sistemine geçildikten sonra hepimiz döviz kurları, enflasyon oranları ve politika faiz oranlarını zorunlu olarak takip eder duruma geldik. Çünkü bu şeytan üçlüsü ekonomide dengelerin sağlanması için son derece önemlidir ve entegre bir sistem olarak çalışır. Yani ekonominin temel denge unsurlarıdır. Bunlardan birine dokunduğunuz zaman bir diğeri de tepki verecektir. Biz bu olayları düşük faiz döneminde yaşadığımız için detaylara girmeme gerek yok.
Politika faizi, tüm sektörlerde ve tüm kredilerde belirleyici rol oynadığından günlük yaşamımızda gerçek ve tüzel kişiler olarak hepimizi ilgilendirmektedir. Çünkü taşıt kredisi, konut kredisi, ihtiyaç kredisi, ticari kredi, sanayi kredisi kısaca tüm kredilerin belirleyicisidir. Tabii ki düşük olması öncelikle sanayi ürünleri başta olmak üzere iş dünyasında bir canlılık, verimlilik getirecektir. Ve işsizliğin azalmasında, ihracatın yükselmesinde, döviz rezervlerinin artmasında en önemlisi arz fazlası olacağı için enflasyonun kontrol altına alınmasında önemli bir faktördür.
Politika faizinin düşürülebilmesi için öncelikle enflasyonun düşürülmesi gerekir. Çünkü yatırımcılar veya tasarruf sahipleri sahip olduklarım değerleri ekonomiye katmaları esastır.
Bildiğiniz üzere Mayıs 2023 de yapılan son genel seçimlerden sonra iş başına gelen ekonomi yönetimi uzun süre devam eden düşük faiz sisteminden 180 derece keskin dönüş yaparak %8,5 olan politika faizini arttırmaya başladı ve %50 ye kadar çıkarmıştı. Ancak yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi politika faizi kredi maliyetlerinin de belirleyicisi olduğundan öncelikle sanayi üretimine bu kadar yüksek faiz ağır geldi ve sanayicilerimiz kredi kullanmak istemediğinden veya kullanmadıklarından birçoğu konkordato veya iflas konumuna geldi. %50 oranında sekiz ay gibi uzun bir düre faiz yüksek kalınca birçok ihracatçı veya sanayici küçülme yoluna gitti ve ilk olarak işçi çıkarmaya yöneldiklerinden dolayı işsizlik rakamları artmıştı. Ayrıca üretimin azalması da sekiz ay kadar imalat PMI oranının %50 nin altında kalmasına sebep olmuştu. Tabii ki sözünü ettiğim gibi politika faizlerinin düşürülememesinin temel nedeni enflasyonun yüksek seyretmesidir. Özellikle hizmet ve gıda enflasyonunun dirençli olması faizlerin yüksek kalmasında en büyük etken olabilir.
22 ay gibi uzun süre faiz indiremeyen TCMB, enflasyonun düşmesiyle birlikte aralık ve ocak ayında 250 şer baz puan olmak üzere 500 baz puan indirerek %45 seviyesine indirmiş oldu. Ancak 5 puanlık faiz indiriminin yeterli olmayacağı kesindir. Önümüzdeki süreçte dezenflasyon sürecine girdiğimiz için faizlerde de düşme beklenmesi olağandır ama ocak ayının enflasyon oranının %5 gibi yüksek çıkması, şubat ayında da sübvansiyonların sınırlandırılması nedeniyle ocak ayı kadar olmasa da %3,5-4 civarında gelebilir. Bu durumda tahminen yüksek enflasyondan dolayı politika faizleri kısa sürede de olsa sabit kalabilir ama tahminen yılın ikinci çeyreğinde faizlerde düşme devam edebilir.
Şimdiye kadar her ayın son haftasında yapılan merkez bankası para politikaları kurulu toplantıları, son alınan kararla 2025 yılında sekiz defa yapılmasına karar verildi ve takvim aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
Para Politikası Kurulu Toplantı Kararı=23 Ocak 2025-6 Mart 2025-17 Nisan 2025-19 Haziran 2025-24 Temmuz 2025-11 Eylül 2025-23 Ekim- 2025-11 Aralık 2025-22 Ocak 2026-12 Mart 2026
Bu arada ekonomide olumlu gelişmeler olduğunu da vurgulamak gerekir. Örneğin geçen yıllarda 800 civarında olan CDS primi 250 ye kadar gerilemiştir ve bu gelişme, özellikle yabancı yatırımcılar için son derece önemlidir. Ayrıca bundan altı ay kadar önce eksi değerde olan merkez bankası rezervlerimiz içinde bulunduğumuz 31 Ocak haftasında 151 milyar dolara kadar brüt de olsa carry trade sistemi ile de olsan yükselmiştir ve bu da başarıdır. Ancak yabancı sermaye yatırımı son derece tartışmaya açık bir konudur. Hazine ve maliye bakanımız yabancı sermaye getirmek için birçok seyahatler yapsa da istenilen seviyede giriş sağlanamamıştır. Çünkü esas olan sabit sermaye yatırımının ülkemize gelmesidir. Yani üretim odaklı olmalı ki devlete vergi ödesin, istihdam sağlasın.
Öte yandan düşük faiz döneminde döviz kurlarının yükselmesini önlemek amacıyla uygulamaya konulan ve hazineye oldukça ciddi yük getiren kur korumalı mevduat siteminin sürekli azalması ve yıl sonunda bitirilmesinin amaçlanması ekonomi açısından son derece olumlu bir adımdır.
Konumuza dönecek olursak işlerimizin normal gittiği sürece (Doğal afetler, savaşlar vd. olmazsa) faiz indirimleri enflasyon oranları baz alınarak değerlendirilecektir. Yani enflasyon düştüğü sürece faiz indirimleri devam edebilir. Sanayi üretiminin artması için düşük faizin üretime ulaşması esas alınmalı, verilen kredilerin denetimleri yapılmalı, amaç dışında kullanılmamalıdır.
Bir başka önemli konu da kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasında hükümetin kararlı bir tutum izlemesidir. Çünkü en başta devlet gelirlerinin artması, adaletsizliğin, haksız rekabetin ortadan kalkması açısından önemlidir.
Kaynak: Ekonomi Gazetesi