“Türk lirası değer kazandı” sözcüğünü duyunca çoğumuz mutlu olur, hedeflerimiz arasında TL’nin değerlenmesine de yer veririz. Böyle bir gelişmenin ekonomi üzerindeki etkisini irdeleyip, hedeflerimizi yeniden gözden geçirelim.
TL’nin dolar karşısında değer kazanması ne demek?
Bir örnekle açıklayacak olursak, dolar 30 TL iken 25 TL’ye düşerse, TL dolar karşısında değer kazanır, dolar ise TL karşısında değer kaybeder. Bu hareketin ihracat ve ithalatımız üzerindeki etkisine bakalım.
TL’nin dolar karşısında değer kazanmasının dış ticaretimiz üzerindeki etkisi
Örneğimize devam edelim. Diyelim ki peynir ihracatımız var ve Türkiye’de peynirin kilosu 300 TL. Kur 1 dolar= 30 TL iken peynirin ihraç fiyatı 300/30=10 dolar/kg idi. Kur 1 dolar =25 TL’ye düşünce, ihraç fiyatı 300/25=12 dolara yükselecek. Şayet peynir ihracatında rakiplerimiz varsa ve onlarınkinin fiyatı hala 10 dolar/kg ise, piyasayı rakiplerimize kaptırırız. Burada peynir fiyatını kurdaki gerileme sürecinde sabit tuttuk. Şimdi de ülkede yaşanan enflasyon nedeniyle peynir kilogram fiyatının yurtiçinde 360 TL’ye yükseldiğini düşünelim. Bu durumda dolar bazında kilogramı 10 dolar olan peynirin fiyatı 360/25=14,4 dolara yükselecek ve dış piyasamızı kaybetmemize neden olacaktır. Dolar bazında ihracat fiyatımız artarken, ithal ettiğimiz mallar ucuzlayacak, sonuçta aşırı değerli TL, ihracatın gerileyip ithalatın yükselişi sonucu ticaret açığının ve cari açığın artmasına neden olacaktır. Bu da daha çok borçlanma gerektirecektir.
Bu nedenle enflasyon devam ettiği sürece kurun ülke enflasyon oranı eksi ihracat yaptığımız ülkelerin enflasyon oranı şeklinde hesaplanan ‘göreceli satın alma gücü paritesi” paralelinde yükselmesi, bu yükselişin doğal karşılanması gerekir. Bu şekilde hareket eden kura, denge kurunun korunması şeklinde de bakabiliriz. Bazı durumlarda ihraç konusu malın pahalılaşması sorun yaratmaz. Örneğin; inovasyon, yüksek katma değerli ürün, AR-GE’ye dayalı kaliteli ürün üretimi, markalaşma gibi olgular, fiyat artışına rağmen ürünün ihracat potansiyelini korumasını sağlayabilir. Ancak ihracat konusu ürünlerde rekabet söz konusu ise, ihraç edilen ürünün ihraç fiyatının yükselmesine izin verilmemelidir.
Dolar Kurundaki Gelişmeler
Rasyonel Politikaya geçiş sonrası serbest piyasada dolar kuru 2 Haziran-22 Ekim 2023 arasında 20 TL’den 29 TL’ye yükselmiş, dolar yüzde 45 değer kazanırken, TL dolar karşısında yüzde 31 değer kaybetmiştir. Aslında biz kurdaki bu yükselişi, yapılan müdahaleler ve KKM uygulaması nedeniyle baskı altında tutulan döviz kurunun, Haziran 2023’te politika değişikliği sonrası müdahalenin kesilmesiyle, Politika Faizi artışlarına rağmen, Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi paralelinde gerçek (denge) değerine doğru yükselmesi, şeklinde yorumluyoruz. Daha sonra, yerel seçim atmosferine girilen 2023 yılı son haftasına kadar, kurdaki artışlar TÜFE enflasyon oranının bir miktar altında kalan trend üzerinde seyretmiştir (Bkz. Grafik 1). Bunun nedeni Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi’nin, ülkenin enflasyon oranından ihracat yaptığı ülkelerin enflasyon oranının düşülmesi sonucu elde edilmesidir. Yani hesaplamada kullanılan Parite, ülke enflasyonunun altında bir rakamdır. Bu istikrarlı yükselişin bazı bölümleri, Merkez Bankası tarafından müdahale edilerek kontrol altında gerçekleşmiştir.
Yerel seçim öncesi yaşanan güven kaybı, yabancı sermaye kaçışı, yurtiçinde hızlanan dolarizasyon, devalüasyon beklentisi sonucu kur artışları hız kazanmış, Merkez Bankası büyük çaplı döviz satışı ile kuru tutabilmiştir. Bu da rezerv kaybına neden olmuş, swap hariç net rezervler eksi 65,5 milyar dolara gerilemiştir. Yerel seçim sonrası karamsarlık yerini iyimserliğe bırakmış, ekonomide olumlu gelişmeler görülmeye başlamıştır. Yurt dışından ve içinden TL’ye ilgi artmış, yerelde döviz satışı başlamış, yabancı yatırımcı TL pozisyonunu artırma eğilimine girmiştir. Swap faizleri sert düşüş sergilemiş, 27 Nisan’da yüzde 43 olan Londra swap faizi 29 Nisan’da yüzde 31’e gerilemiştir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda dolar kurunda düşme yaşanmaktadır. Merkez Bankası, kurdaki aşırı düşüşü önlemek ve kaybedilen rezervi tekrar inşa etmek için yerel seçimden bu yana piyasaya alıcı olarak girmekte/müdahale etmektedir (bu süreçte TCMB’nin piyasadan net döviz alımının 14,2 milyar dolar olduğu hesaplanmaktadır (Bürümcekçi, Research and Consulting), swap hariç net rezervler, döviz alımları sonucu eksi 52.6 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır) . Ancak müdahalelere rağmen kur yatay seyrini sürdürmekte, TL aşırı değerli hale gelmektedir. Bundan olumsuz etkilenecek sektörlerin başında turizm ve tekstil gelmektedir.
Özetle, TL’de reel değer kaybı olmamalıdır ancak aşırı reel değerlenme de arzu edilmeyen bir durumdur. Hedef, piyasanın istikrara kavuşması, ülkenin serbest kambiyo rejimine dönmesi ve böyle bir ortamda, kurdaki yükselişlerin, Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi paralelinde devam etmesi olmalıdır.
Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI