“Rasyonel Ekonomi Politikası” Uygulaması Sonuç Vermeye Başladı…

Yayınlama: 25.01.2024
11
A+
A-
Ekonomi Profesörü

2018’de yatırım güvencesinin azalması ve güven ortamının zedelenmesi sonucu ortaya çıkan “döviz ve borç krizi” niteliğindeki küresel kriz, Türkiye’yi de etki alanına almıştı. Kırılgan ekonomi bir de pandeminin sillesini  yiyince krizin çehresi değişti. Pandemi süresince ülkeler genişleyici para politikasına başvurmak zorunda kaldı, politika faizini düşürdü. Parasal genişlemenin neden olduğu enflasyonla mücadele pekçok ülkede 2022 yılında başladı. Sıkılaştırılmış para politikası çerçevesinde politika faizini yükseltip, aşırı likiditeyi geri çektiler. Gereken diğer önlemleri de alarak enflasyon problemini kısa sürede hallettiler. ABD’de %9’lara ulaşan enflasyon oranı %3’e çekildi. Benzer durum AB’de de yaşandı.

Ancak Türkiye, “faiz sebep, enflasyon sonuç” diyen yanlış bir hipotezin peşinde faizleri düşürmeye devam etti. Mart 2021-Şubat 2023 aralığında politika faizi %19’dan %8.5’e çekildi. Beklenti; büyümenin devamı, cari açığın azalmasıydı. Beklentiler gerçekleşmedi, kriz giderek derinleşti. Enflasyon artmaya, TL değer kaybetmeye başladı. Eksi 57 milyar dolara düşen “Merkez bankası swap hariç net döviz rezervi”, yüksek bütçe açığı, yüksek borç düzeyi, borçlanmada güçlük, 800’ün üzerinde kredi risk primi (CDS), 49  milyar dolara yükselen cari açık, yüksek düzeyde dolarizasyon ve bunu durdurmak için ileride büyük sorun yaratacak Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve Döviz Dönüşümlü Mevduat (DDKKM-bundan böyle DDM olarak kısaltılacak) uygulaması, Türkiye’nin 2023 başlarında sergilediği tablo idi.

Haziran 2023’te yanlış politikadan dönülüp sıkılaştırılmış para politikası uygulamasına başlandı, Merkez Bankası politika faizini kademeli olarak %8.5’ten Aralık 2023’te %42.5’e yükseltti. KKM/DDM tasfiyesi, Merkez Bankası rezervlerini arttırma, tüketimi kısıp enflasyonist baskı ve cari açığı azaltma, israfı önleme, yeni yönetimin hedefleri arasındaydı. Sonuçta amaç, önce enflasyon artış hızını, sonra enflasyon oranını düşürmek, kuru dengeye oturtmaktı. Tabii bu süreçte  güven ortamının tesisi büyük önem taşıyordu. Program yapısal reform paketi ile destekleniyordu ancak bunun etkisi henüz görülemedi. Bu arada, para politikasının etkisini ancak ortalama 18 ay gibi bir sürede gösterdiğinı hatırlamada yarar var.

Yeni ekonomi yönetiminin çabalarının yavaş yavaş sonuç verdiğini görüyoruz. Türkiye’nin güncel fotoğrafını çekelim: 800’lerden 300’ün altına düşen kredi risk primi (CDS), eksi 57 milyar dolardan eksi 42.1 milyar dolara yükselen Merkez Bankası swap hariç net rezervi, %18’lerde seyreden banka sermaye yeterlilik oranı, 3.4 trilyon TL’den, 1 Aralık 2023’te 2.7 trilyona gerilemiş  KKM ile DDM toplamı, buna bağlı olarak da mevduat içindeki payı %26.2’den  %19.2’ye gerilemiş ‘dolarizasyon’, 2022’de 49.1 milyar dolardan 2023 yılında 42.5 (geçici tahmin) milyar dolara gerilemiş cari açık. Bunlar olumlu gelişmeler. CDS priminin düşmesi ayrıca güven ortamının da  iyileştiğine işaret etmekte. Umarım bu iyileşmenin devamı gelir, kriz kısa sürede atlatılır.

Son zamanlarda sıcak para girişinin de hızlandığı görülmekte. Ancak Türkiye’nin ihtiyacı olan doğrudan yatırım. Bu da ancak ülkede istikrar ve güven ortamı tesis edilirse gelir. İstikrar ve sürdürülebilir büyüme için rasyonel karar alabilen bir kurumsal yapıya ihtiyaç var. Yatırımların betona değil, üretken, katma değeri yüksek alanlara yönlendirilmesi gerek.

Krizle mücadele sürecinde olumsuz bazı gelişmeler de görülmekte. En önemlileri KKM ve DDM’nin TL’ye dönüşümünü sağlamak için bankaların %50’nin üzerinde mevduat faizi uygulamak zorunda kalmaları ve borçlanma faizinin bunun üzerinde gerçekleşmesi sonucu yatırımların durma noktasına gelmesi. Vergi ve komisyonların da eklenmesiyle kredi faiz oranları %60’ın üzerine çıkmış durumda. Bu durumun uzun süre devam etmesi halinde ekonomide durgunluk kaçınılmaz olacaktır, bu da beraberinde artan işsizliği getirecektir. İkinci önemli olumsuz gelişme ise sıkılaştırılmış para politikası nedeniyle sabit gelirli kesimde, özellikle asgari ücret alanlarda yoksulluğun ileri boyuta ulaşmasıdır. Bu olumsuzluklardan bir an önce kurtulmak için enflasyonla mücadelenin kısa sürede başarıya ulaşması gerekmektedir.

Döviz Kuru

Rasyonel Ekonomi Politikası’na geçiş sonrasındaki 6 aylık dönemde, politika faizindeki artışa rağmen TL değer kaybetmeye devam etmiş, Dolar kuru 2 Haziran-22 Ekim 2023 arasında 20 TL’den 29 TL’ye yükselmiş, Dolar %45 değer kazanırken, TL dolar karşısında %31 değer kaybetmiştir. Ancak ben bu yükselişi kurun denge noktasına doğru hareketi olarak görüyorum. Rasyonel politikaya geçmeden önce kur arka kapıdan döviz satışlarıyla baskı altında tutulmuş, Merkez Bankası bu yüzden büyük rezerv kaybına uğramıştı. Yeni ekonomi yönetimi dövize müdahaleyi kesmiş, kurun serbest dalgalanmasına imkân tanımış, bu durumda kur kanımca “göreceli satın alma gücü paritesi” paralelinde yükselmiştir. Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılaşmasını ortadan kaldıran para birimi dönüştürme oranıdır. Göreceli Satın Alma Gücü Paritesine göre, kurlardaki değişme, iki ülkenin enflasyon oranları farkı ile orantılıdır. Parite, iki ülke enflasyon oranı farkı şeklinde hesaplanmaktadır.

Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi ve Kur

Eski bir çalışmamda Dolar için gerçekçi kuru Ekim 2023 için 28, 2023 sonu için 29-30 TL olarak tahmin etmiştim (Cumhuriyet Gazetesi, ““Faiz Artışına Karşın Türk Lirası Neden Hâlâ Değer Kaybediyor?”  27.11.2023). Kur tahminimde ENAG enflasyon oranını, ihracat yaptığımız ülkelerin enflasyon oranını  temsilen ABD enflasyon oranını, başlangıç kuru olarak da 16 Eylül 2021   tarihindeki  8.43 TL dolar kurunu kullandım. (Dolar Kuru Mart 2021’den Eylül 2021 ortalarına kadar 8 TL civarında yatay seyir izlemiştir.)

%346.6 (Ocak 2021-Ekim 2023 Türkiye’de fiyat artışı -ENAG-TÜFE)

%17       (ABD’de Ocak 2021-Ekim 2023  fiyat artışı)

Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi; %346.6-%17.6= %329 olarak hesaplanmaktadır. Bunu faiz indirimleri başlaması öncesi 8 civarında seyreden kur (16 Eylül 2021 kuru olan 8.43 TL kullanılmıştır) ile çarparsak, (329/100) x 8.43 =27.73 TL,  Ekim 2023 için Dolar kuru tahminini elde ederiz.

2024 için dolar kuru tahmini:

Türkiye için enflasyon oranı olarak Merkez Bankasının 2024 için kullandığı enflasyon bandının (%30-%42) üst sınırını (%42), ABD enflasyonu için %3’ü, 2023 sonu kuru olarak da 30 TL’yi kullanarak yaptığımız tahminde doların 2024 sonu denge kurunu 42 TL, enflasyonun %48 olması durumunda 43.5 TL,  Merkez Bankasının nokta tahmini olan yüzde 36’yı kullandığımız zaman ise 40 TL olarak hesapladık. Kur dengeye yaklaştıkça dalgalanmalar azalacak, kur şokları yaşanmayacaktır. Bundan cari açık da olumlu etkilenecektir.

Enflasyon

2023’te %65 olan enflasyon oranının Mayıs 2024’te %74 ile zirve yapacağı, sonra dezenflasyon (fiyat artış oranında düşüş) sürecinin başlayacağı ifade ediliyor. Aslında %74 tahmini gerçekçi değil çünkü baz etkisinden kaynaklanan bu durum, 2023 Mayıs ayı için hesaplanan enflasyon oranının (%0.04) gerçeği yansıtmaması nedeniyle ortaya çıkıyor. 2023 Mayıs ayında doğalgaz enflasyon hesaplamasında sıfır fiyat yöntemiyle yer almış bulunuyor. 2023 Mayıs ayındaki doğal gaz tüketiminin tümü Enerji Bakanlığı bütçesinden karşılanmak üzere sübvanse edilmiş durumda. Bu nedenle Mayıs 2023 enflasyon oranı, gerçeğin çok altında hesaplanmıştır. Yıllık enflasyon oranında 2024 Mayıs ayında beklenen zirve, 12 aylık enflasyon hesaplamasında seriden 0.04’ün düşülüp muhtemelen daha yüksek çıkacak Mayıs 2024 rakamının ilâvesi sonucu ortaya çıkacaktır. Mayıs 2023 enflasyon rakamı gerçeğin çok altında hesaplandığı için Mayıs 2024 için elde edilen yıllık enflasyon oranı yüksek görülecektir.

Haziran 2023-Mayıs 2024 dönemi için de aylık 25 metreküplük tüketimin yine Enerji Bakanlığı tarafından karşılanacağı belirtilmiştir. Bu durumda ilgili aylar için hesaplanan enflasyon oranları da gerçeğin altında kalacaktır. Bu tür geçici düzenlemeler serilerin gerçekçi biçimde devamlılığına gölge düşürmektedir.

2024 Ocak ayında ücret artışları, Mayıs 2024’te doğalgaz fiyatı, tahminlerde hata payını yükselten bilinmeyenler olarak ortaya çıkmaktadır. Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda yıl ortasında yüzde 34’lük bir asgari ücret artışının yıllık enflasyona etkisinin yüzde 2.7-4.1 puan aralığında olacağı öngörülmüştü. Ücretlerde yüzde 34’ün üzerinde yapılacak artışlar hem enflasyon hem kur tahminini yukarı çekecektir. Merkez Bankası’nın 2025 yılı için enflasyon tahmini yüzde 14’tür, tek haneli enflasyon oranı için 2026 yılı işaret edilmiştir.

Mevcut enflasyonla mücadele politikasında büyük ölçüde “talep kesme” yöntemi kullanılmaktadır. Bu politikanın üç aracı; parasal daralma, kamu maliyesinde kemer sıkma ve ücret baskılama, şeklinde özetlenebilir. Ancak bir araştırmada, Türkiye’de yaşanan enflasyonun ücretler ile ilişkisi bulunmadığı, enflasyonun “kâr itilimli” bir süreç olduğu, kâr katsayılarındaki yükselişin enflasyon dinamiklerinin ardında yatan önemli bir itici güç olduğu, belgelenmiştir. Çalışmada, 2015 sonrası TUİK ve TCMB verilerine dayandırılarak tarım dışı ortalama kâr katsayısının 2015’te 0.14’ten 2021’de 0.21’e, sanayide ise 0.12’den 0.19’a yükseldiği, ücret gelirlerinin milli gelirdeki payının 2015-2021 arasında yüzde 30.9’dan yüzde 25.6’ya gerilediği ifade edilmiştir.   (Boratav K., Yeldan A.E., Köse A. H. (2023) “Türkiye’de Derinleşen Yapısal Kriz Eğilimi ve Kâr İtilimli Enflasyonun Dinamikleri”, İktisat ve Toplum Dergisi, Sayı: 158, ss. 8-30.) Kâr katsayıları ile enflasyon arasındaki yapısal bağın kuvvetli olması durumunda, enflasyonla mücadelede kâr faktörü ile ilgili tedbirler de yer almalıdır. Ayrıca para politikasının tarım, sanayi, istihdamı gözeten politikaları da içine alan bir makro model çerçevesinde şekillendirilmesinde yarar görülmektedir. Bu amaca yönelik olarak Devlet Plânlama Teşkilâtı’nın yeniden hayata geçirilmesi düşünülebilir.

Temennimiz krizle mücadelede uygulanan sıkılaştırıcı para ve maliye politikalarına sadık kalınması, seçim nedeniyle aşırı harcamalardan kaçınılması, israfın önlenmesi, güven ortamının tesisi için gerekenin yapılması ve en kısa sürede ülkenin enflasyon belâsından kurtularak düze çıkmasıdır.  Ekonomide durum düzelince gelir dağılımındaki adaletsizlik ele alınması gereken en önemli konulardan biri olmalıdır. Ekonomi alanı yanında sosyal boyutta yaşanan ve büyük önem taşıyan olumsuzlukların da unutulmaması gerek.

Kaynak: EKONOMİ GAZETESİ

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.