Sistem, eskiden yapabildiği gibi, artık aşınmış ve inandırıcılığını yitirmiş olan “hür dünya savunuculuğu,” “demokratik değerler,” “küreselleşme” benzeri rıza oluşturucu projelerin yerine yenilerini koyamıyor.
Medyada zaman zaman, ABD’nin iç savaşın eşiğinde olduğunu iddia eden, yazarın kantarın topuzunu kendi niyetlerinden yana kaçırdığı yazılara rastlanır. Hemen vurgulayalım, bu o yazılarından biri değil.
ABD’nin iyiden iyiye akılcılıktan ve öngörülebilirlikten uzaklaşmakta olduğunu, toplumda, kurumlar arasında ve kurumların içinde parçalanma gözlemlendiğini yazmıştık. Öyle görünüyor ki, giderek daha da uzlaşmaz noktalara ilerleyen iç parçalanma, 1860’lar iç savaşının öncesiyle benzerlikler gösteriyor.
Toplumsal bütünlüğü ve sağlıklılığı ölçümleyen bütün göstergelerin neredeyse hepsi kötüye gidiyor: İdeolojik çöküş, siyasi parçalanma, parçalı idari yapı, demografik bölünmüşlük ve huzursuzluk, kurumsal çürüme, ekonomik çöküntü, içeride şiddet, dışarıda savaş peşinde koşmak vs…
Zenginliğin yarısına el koyan yüzde 1’lik mali sermaye bütün Amerikan toplumunu sülük gibi emiyorken, mali sermaye diktasına itirazlar yönelterek yoksulların ve hızla yoksullaşmakta olan orta sınıfın sorunlarına çözüm üretilemiyor ve toplum bu çözümler etrafında birleştirilemiyor. Hem devlet, hem toplumun çoğunluğu sürekli borçlanarak hayatını sürdürebiliyor. 6 Ocak 2021’de toplumun en canı yanan kesimlerinin Kongre’yi basması, bir eşiğin aşılmasının ifadesiydi.
Ayrıca sistem, eskiden yapabildiği gibi, artık aşınmış ve inandırıcılığını yitirmiş olan “hür dünya savunuculuğu,” “demokratik değerler,” “küreselleşme” benzeri rıza oluşturucu projelerin yerine yenilerini koyamıyor.
Kimi Amerikalı siyasi analizciler bu dönemi “fetret devri” diye niteliyor.
Gerginlik kaynağı olaylar
Önce Colorado Eyaleti Yüksek Mahkemesi, arkasından Maine Eyaleti yönetimi, bu yıl Kasım ayında Cumhuriyetçi partinin başkan adayı olması muhtemel eski ABD Başkanı Donald Trump’ı, eyalet ön seçimleri oy pusulalarından çıkarma kararı aldı. ABD’nin en büyük ve en zengin eyaletlerinden California başta olmak üzere başka birçok eyaletin Trump hakkında benzer kararlar alabileceğine ilişkin işaretler var.
Bu kararların dayanağı, Trump’ın beş kişinin öldüğü 6 Ocak Kongre baskınındaki rolü. Baskını yapanlar ABD Anayasasına isyan etmek suçlamasıyla yargılanıyor. Trump’ı ön seçimlere sokmama eylemlerinin dayanağı, Trump’ın isyana katıldığı ve bu yüzden anayasanın 14’üncü ekinin üçüncü maddesine göre herhangi bir kamu görevine aday olamayacağı iddiası.
Trump ayrıca, 2020 başkanlık seçimi sırasında Georgia eyaletinin seçim sonuçlarına müdahale ettiği, ABD anayasasına karşı komplo kurduğu, gizli belgeleri evinde bulundurduğu, bir porno yıldızını para vererek susturduğu gibi 34’ü ağır olmak üzere toplam 65 suçlamadan yargılanıyor. Trump bu suçlamalardan suçlu bulunursa, 641 yıla varan hapis cezaları alabilir.
Texas gibi kimi Cumhuriyetçi eyaletler ise, misilleme olarak, akıl sağlığının yeterli olmadığı iddiasıyla Demokrat aday mevcut başkan Joe Biden’ı oy pusulasından çıkarma arayışında. Ayrıca Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongre’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi, Biden’ı başkanlıktan düşürme çalışması yapıyor. Biden’ın, oğlu Hunter Biden’in babasının nüfuzunu kullanarak elde ettiği gelirlerden pay aldığı iddiası öne sürülüyor.
1860’ta ne olmuştu?
ABD’deki başkanlık seçimlerinde başkan doğrudan seçime katılan bütün seçmenlerin oylarıyla seçilmez. Önce Mart sonuna kadar eyaletlerde partilerin aday adayları arasında ön seçimler yapılır. Arkasından Kasım ayında yine eyaletlerde, kesinleşen başkan adaylarına oy verecek seçiciler kurulu üyeleri seçilir. En fazla seçiciler kurulu üyesinin desteğini alan aday, ülke çapında bir başka adaydan daha az oy almış olsa da, sonraki yılın Ocak ayında Kongre tarafından başkan ilan edilir. Nitekim 2000 yılındaki seçimde Demokrat aday Al Gore ülke çapında daha fazla oy almış olmasına karşın, en çok seçicinin desteğini alan Cumhuriyetçi George W Bush başkan ilan edilmişti.
Trump’ın ön seçimlere sokulmaması başkan seçilmesini önlemeye yetmez, ama parçalanmayı derinleştirerek siyasi iklimi daha da ağırlaştırabilir. 1860’lardaki içsavaş da böyle bir iklimde çıkmıştı.
ABD’nin 16’ıncı başkanının seçildiği 1860 yılındaki seçimde, dokuz güney eyaleti, köleliğe son vereceği gerekçesiyle Cumhuriyetçi aday Abraham Lincoln’un ön seçimlere girmesini engelledi. İki kuzey eyaleti Stephen A Douglas için, dört eyalet güneyli Demokrat aday John Breckinridge için aynı şeyi yaptı. John Bell ise hiçbir eyalette oy pusulasında yer almadı.
Sonuçta başkan seçilen Lincoln 1861’de göreve başlayınca, güney eyaletleri isyan etti ve içsavaş çıktı. Güneyin yenilgiye uğradığı içsavaştan sonra Lincoln 1865’te güneyli bir tiyatro oyuncusu tarafından öldürüldü.
Yüksek mahkeme bunalımı çözer mi?
Trump takımı, Maine Eyaletinin kararına Eyalet Yüksek Mahkemesinde itiraz etti. Colorado’da kararı doğrudan Eyalet Yüksek Mahkemesi vermiş olduğu için, itiraz Federal Yüksek Mahkemeye yapılabiliyor. Konu böylece anayasa hukukçularının “anayasal bunalım” diye değerlendirdikleri bir noktaya evrildi.
Gelişmeler, dokuz atanmış yargıçtan oluşan Federal Yüksek Mahkemeyi ABD’nin bütünlüğünü ve esenliğini koruyacak biricik kurum haline getirdi. Bu da işleri daha tehlikeli duruma sokuyor.
Mahkemenin üç yargıcını Cumhuriyetçi Trump, üç yargıcını yine Cumhuriyetçi oğul Bush atadı. Kalanların ikisi Demokrat Barack Obama, biri Demokrat Biden tarafından atanmış yargıçlar.
Mahkeme Trump lehinde karar verirse, ülkenin Demokrat yarısı bu kararı kabul etmeyecek. Trump’ı tamamen seçim dışı bırakabilecek aleyhindeki bir karar da Cumhuriyetçi diğer yarısı tarafından kabul edilmez. Yani karar ne olursa olsun parçalanma daha da derinleşir ve şiddetlenir. Ayrıca Federal Yüksek Mahkemenin itibarı zayıflar, bütünleştirici etkisi yok olur.
Trump mahkemenin lehinde karar vermesinden sonra seçimi kazanırsa, meşruiyeti tartışmalı olur. Bu durum iktidardaki Cumhuriyetçi Trump ile Demokrat muhalefet arasında, nereye varacağı kestirilemeyecek çatışmaları körükleyebilir.
Aslında konu daha önce Federal Yüksek Mahkemeye intikal etmişti. Cumhuriyetçi partiden aday adayı olmak isteyen ancak gerekli desteği sağlayamayan John Anthony Castro, partidaşı Trump’ın Anayasanın 14’üncü ekinin üçüncü maddesi uyarınca seçimden yasaklanması için geçen yılın başlarında mahkemeye başvurmuştu. Mahkeme Ekim ayında, bir gerekçe açıklamadan davaya bakmayı reddetti.
14’üncü ek 1869 yılında Anayasaya eklenmişti. Üçüncü madde, içşavaşa katılan ve böylece ABD Anayasasına isyan etmiş sayılan şahıslara kamu görevlerini yasaklıyor. Fakat madde isyana katılma konusunda herhangi bir yerel mahkeme kararı gibi ölçütler koymuş değil. Trump da hakkında isyana katıldığına ilişkin mahkeme kararı olmadığını belirterek kendisini savunuyor.
Olaylar ne yönde ilerlerse ilerlesin, bütün dünyayı etkileyebilecek olan ABD’deki gelişmeleri yakından ve dikkatle izlemek gerek.
Hasan Böğün
SANAYİ HABER AJANSI
www.ekonomigundemi.com.tr