Sakarya, 13 Aralık (Hibya) – Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Sakarya 8. Olağan İl Kongresi’nde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Yiğitlerin beşiğisin, istiklalin ışığısın al bayrağın aşığısın eğilmez başın Sakarya. Huzur istikrar adası sönmeyen ocak sevdası sende Türkiye sevdası bulunmaz eşin Sakarya.
Yiğitler ve şehitler beşiği, istiklalimizin ışığı, vatanımızın, mileltimizin, devletimizin, istiklalimizin aşığı, gönül coğrafyamızın nüvesi, Sakarya'yı ve Sakaryalı kardeşlerimi bugün birkez daha hürmetle selamlıyorum.
Bu salonu bayram havasına çeviren siz değerli kardeşlerime teşekkür ediyorum. Salonlara sığmayan bu heyecanınız için her birinize şükranlarımı sunuyorum. Kongremiz hayırlı olsun.
Bu yol hak yoludur. Bu yol gönül yoludur. Bu yol millete hizmet yoludur. Bu yol birliğimizin dirliğimizin kardeşliğimizin yoludur. Bu yol dosta güven düşmana korku veren Türkiye Yüzyılı yoludur.
Bu yol kalbi Türkiye diye atan kardeşlerimizin yoludur. Bu yolda bizimle birlikte olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum. AK kadınlara da özellikle çok çok teşekkür ediyorum. Değerli kardeşlerim, Sakarya insanı ile tarihi ile adı ile Türkiye'nin mayası olan bir şehir.
Ne diyor istiklal şairimiz Mehmet Akif, bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz. Evet, bu yol hak yoludur. Bu yol gönül yoludur. Bu yol millete hizmet yoludur. Bu yol birliğimizin, dirliğimizin, kardeşliğimizin yoludur. Bu yol Türkiye’nin bir yıldız gibi parladığı asli kodlarına döndüğü dosta güven düşmana korku verdiği Türkiye yüz yılı yoludur. Bu yol gazilerin, şehitlerin yoludur.
Bu yol gönül coğrafyamızda aman Türkiye’nin kılına zarar gelmesin diye dua eden, kalbi Türkiye diye atan, gönlü Türkiye diye titreyen kardeşlerimizin, soydaşlarımızın, dindaşlarımızın yoludur. Bu yol Alparslan’ın gayesini, Orhan Gazi’nin rüyasını, Fatih’in azmini, Kanuni’nin, Yavuz'un, Abdülhamid’in dirayetini, Gazi’nin mücadelesini gerçekleştirmeye azmedenlerin gayret gösterenlerin yoludur. Bu yolda bizimle birlikte olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.
Elbette her şey güllük gülistanlık değil. Hala çözmemiz gereken sıkıntılar, aşmamız gereken engeller var. Ama sadece bunlara bakarsak bunlara takılıp kalırsak olmaz. Bir yandan mevcut sıkıntıları çözmekle uğraşırken diğer yandan ülkemizin ve milletimizin önündeki yeni fırsatları değerlendireceğimiz irade ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
Biz bu iradeye sahibiz. Milletimiz de 22 yıldır girdiğimiz her mücadelede yanımızda yer alarak bu iradeye sahip olduğunu göstermiştir. Kimi zaman günlük sıkıntıların, konjonktürel dalgalanmaların, karamsarlık pompalayan kifayetsizlerin etkisiyle morali bozulan vatandaşlarımız olduğunu görüyoruz.
Şundan her bir insanımız emin olsun. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci asrı ile birlikte önüne açılan yeni kapıları yeni fırsatları en iyi şekilde değerlendirmektedir. Bunun için vatandaşlarımızdan biraz daha sabır, biraz daha metanet, biraz daha cesaret, biraz daha gayret ve elbette biraz daha destek istiyoruz.
Türkiye'nin ve Türk milletinin hiçbir kazanımına sevinemeyen, tam tersine hepsine bir kulp takmak, yoksa da öyleymiş gibi göstermek için uğraşan güruhu görüyorsunuz değil mi? Bunlar artık siyasetin değil, psikiyatrinin konusu olacak bir yere savrulmuştur.
Bunlar demiyorlar mıydı? “Biz gelince, bütün buradaki muhacirleri geldikleri yere göndereceğiz” diyenler bunlar değil miydi? Biz ne diyorduk? “Bu millet ensardır, onlar ise muhacirdir.” Biz muhacirleri hiçbir zaman bu ülkeden kovmayacağız. Onlara hep sahip çıkacağız. Hamdolsun, dediğimiz oldu mu? Oldu. Şimdi ne oldu? Yeniden geldiği yere, kendileri dönüyorlar. Eğer bizim bu sabrımız olmasaydı bu olur muydu? Olmazdı. Ama biz sabrettik. ‘Men sabera zafera’ dedik ve sabredenler zafere ulaştılar.
Anadolu coğrafyası son dönemde zalimlerin zulmünden kaçarak sığınanları da bağrına basmıştır. Sınırlarımız içinde ve hemen dibinde hayata tutunmaya çalışan Suriyeli kardeşlerimize kol kanat gererek, kardeşlik hukukumuzun gereğini yerine getirdik.
Bunu da şikayet ederek değil, muhacirlere ensar olma şuuru ile yaptık. Şimdi bakıyorsunuz birileri çıkıp ileri geri konuşuyor. Türkiye'nin Suriye'de ne işi var? Bunu diyecek kadar kendi tarihini bilmeyenleri, kültür ve medeniyet değerlerimizden yoksun olanları görüyoruz.
Kimi bu soruyu cahilliğinden mevcut CHP yönetimi gibi olanların çoğu da tamamen ideolojik fanatizmden soruyor. Şimdi gördün mü niçin bizim oralarda olduğumuzu? Şimdi gördünüz mü bizim niçin Suriye'de olduğumuzu? Ne oldu şimdi? Suriye’nin başındaki nerede? Ve şu anda Suriye’den gelen kardeşlerimiz şimdi neredeler? Diyorlar ki: “Biz tekrar topraklarımıza dönüyoruz.
Parti içi iktidar mücadelesinden başlarını kaldırıp iki satır tarih okuyacak bir iki makale karıştıracak vakitleri dahi yok. Türkiye'nin hemen dibinde kritik gelişmeler yaşanıyor. Ama bunlar ne olup bittiğini takip bile etmiyorlar. Öyle ki dünya yıkılsa, 3. Cihan Harbi çıksa inanın CHP yönetiminin umurunda olmaz.
Mesela şu soruyu kendilerine hiç sormuyorlar: “1. Dünya Savaşı bölgemizde sınırları yeniden belirlerken, şartlar başka türlü zuhur etseydi acaba ne olurdu? Kuvvetle muhtemel, Halep dediğimiz, İdlib dediğimiz, Hama dediğimiz, Şam dediğimiz, Rakka dediğimiz şehirler tıpkı Antep gibi, tıpkı Hatay gibi, tıpkı Urfa gibi bizim birer vilayetimiz olacaktı.” Bu şehirler sınırlarımız dışında kaldı diye herhalde oralarda yaşayan insanlarımızla bağımızı tümden kesecek değildik.
Nitekim bilhassa sınır şehirlerimizdeki vatandaşlarımızla sınırın ötesindeki yerlerde yaşayanlar son bir asır boyunca insani ilişkilerini, alışverişlerini, akrabalıklarını devam ettirmişlerdi. Hatta bizim şehirlerimizle sınır ötesindeki şehirler arasında düzenli otobüs ve dolmuş seferleri, taksi ulaşımı hep sürmüştür.
Dünyada bizden başka hiçbir ülkenin altından kalkamayacağı bir siyasi ve toplumsal yükü hiç tereddüt etmeden sırtlandık. Asırlara sari kardeşlik hukukumuzun gereğini yerine getirirken içerden ve dışardan üzerimize gelen nice baskıyı, ithamı, tahriki, provokasyonu göğüslemek mecburiyetinde kaldık. İnsani ve ahlaki temelden yoksun bu saldırılara rağmen asla geri adım atmadık. Peki neticede kim haklı çıktı? Allah'a hamdolsun, biz haklı çıktık.
13 yıl sonra Suriye yeniden özgürleşme yolunda ilk adımı attı. Baas rejimi düşerken Esed pılını pırtını toplayıp bir gecede kaçmak durumunda kaldı. Suriye'deki cezaevlerini izledik. Esed bu insanlara nasıl zulmetmiş. Zulüm ile abad olunmaz.
Suriye'de evi, iş yeri, arazisi olan misafirlerimiz yavaş yavaş geri dönüş yoluna geçti. Burada kalmak isteyenin başımızın üstünde yeri var.”
www.ekonomigundemi.com.tr